Malinovski’nin, Durkheim’ın dinin toplumsal hayattaki görünümünü ve etkilerini ilkel topluluklar üzerine yaptıkları antropolojik araştırmalarla ortaya koyma çalışmaları Din sosyolojisi alanı üzerindeki çalışmalara da esin kaynağı olmaktadır…
Türk Sosyolojisi için de Ziya Gökalp’in Türk tarihinin kültürel dinamiklerini dinin kültürel görünümleri üzerinden İslam öncesine ve sonrasına hasrettiği çalışmalar da hatırlanabilir…
Calvary filmi bu anlamda dinin neoliberal dünyadaki hali pürmelalini yansıtması açısından geçmişten değil şimdi ve gelecekteki vaziyetini öngörme imkanları sunan malzemeleriyle oldukça dikkat çekicidir…
Bu noktada bu filmin zikredilen çalışmalardan en büyük farkı da ileri addedilen modern medeniyet içinde ve zamanında dinin pozisyonunu etkisini gündelik hayattaki karşılığını göstermesidir…
Neoliberal dünyanın geleneksel kurumlar ve toplumsal değerler sisteminde yarattığı tahribatların gündelik hayatlarında bireylerin psikolojilerinde olusturduğu sorunlar Calvary filminde iyi bir senaryo ve oyunculuk performansıyla birleşince ortaya da din sosyolojisi kürsülerinde gösterime elverişli ve işlevsel bir ürün çıkmış oluyor…
NEOLİBERAL HABİTUS’TA DİNİN VE DİNDARLIĞIN GELECEĞİ
“Calvary” enteresan bir film. Ülkemizde, “İtiraf” adı ile gösterime girmiş bu filmde dehşet derinlikte diyaloglar var…Bu filmde, bir yandan modern dünyada Hıristiyanlığın geçirdiği yozlaşma, kilisenin kokuşmuşluğu anlatılıyor öte yandan, dürüstlüğü ve samimiyetiyle ayakta kalmaya, dini hayatta tutmaya çabalayan bir pederin portresi yansıtılıyor. Din sosyojisi ile ilgili çalışmalara referans gösterilebilecek bir film. Orjinal adı “Calvary” olan film, bir İrlanda yapımı…
Karısını kaybettikten sonra kiliseye adadığı ömrü ile yaşlanmak üzere olan Peder; görev yaptığı kasabada sevilen, sayılan, hazır cevaplılığı, zekası ve nüktedan kişiliği ile oldukça karizmatik bir tip…Yeşilçam filmlerindeki bildik tiplemelerin aksine, karşımızda çirkin suratlı, ahlaksız köy imamı yok ve üstelik bu Peder, oldukça sempatik ve karizmatik…
Film, modernleşme, sekülerleşme süreçlerini azdıran liberal öğretilerin ve hayat tarzlarının, dinin gündelik hayata etkisini nasıl zayıflattığını anlatıyor… Ötenaziye, eşcinselliğe, kadın şiddetine; alkolizm, madde bağımlılığına, fuhuş ve pedofili gibi sapkınlıklara din adamlarının etkisiz, pasif yaklaşımının muhasebesi de var bu filmde…din adamlarının ve kilisenin eksik ve yanlış rol modelliğinin bu zayiflamadaki rolleri ile de hesaplaşılıyor…Sorunu salt şartlara da bağlamıyor…Suçu, suçluyu sadece dışarıda aramıyor…
Kilise kurumunun arkaplanındaki çarpıklıklar, kirli para ve yönetimi ile çürüyen bir toplumda kilise kurumunun sadece bağış toplayan yüzünün halktaki olumsuz algısı cesaretle işlenmiş…Günah çıkartma usüllerinde mahremiyetin sınırları ve kilisenin modern hukuk ile sınırlandırılan müdahale gücü tartışılıyor…
Film, sekülerleşmenin kilise kurumu ve aktörlerine onların işlerini icra etme tarzlarına etkilerini dolaylı olarak anlatırken bunu rahatsız edici bir şekilde, doğrudan, didaktik bir tarzla da yapmıyor…
Filmin bu yönüyle İzleyiciyi, seçimleri ve algısıyla başarıyla başbaşa bırakan bir havası var…
Kilisenin kurumsal olarak özel hayatlara müdahil bir görüntü vermek istememesi ve bundan dolayı da kolunun kanadının kırıldığı hissiyatı, inançlı Peder’in çaresizliği üzerinden yansıtılmış…
Bu arada, ortama uygun yetişmiş yeni tip rahiplere Peder’in kızının tepkisi oldukça akılda kalıcıdır: “-Rahiplerin geleceği bunlar mı baba?”
Liberal değerlerin hakimiyetinin kiliseyi ve din adamlarını nasıl pasifize ettiği, olan biten karşısında da insanlara sadece tavsiyelerle ya da itiraf kültürü ile meşruiyyet kazandırdığı yansıtılmış. Kendi kızının intihar meyline ve bunalımlarına çare olamayacak denli çaresiz bir peder portresi üzerinden din ne işe yarar? Sorusu etrafında dönen diyaloglar…
Bir papazın Pedofilisine uzun yıllar maruz kalmış ve bunun intikamını temiz, dürüst bir rahip öldürerek almak isteyen gizemli bir katilin bunun için seçtiği bizim Peder’i bir hafta içinde öldürme tehdidi ile başlayan film, bu bir haftada Peder’in ontolojik hesaplaşmaları ile ilerliyor…
Bu süreçte Peder, inançlısından ateistine; eşcinselinden katiline bir çok tiple varoluş, Tanrı, irade, kader gibi konular üzerinden iyi düzenlenmiş diyaloglarla tartışmalar yapıyor ki, gerçekten bu diyaloglar filmin en güçlü tarafı…
Sonuç olarak filmin ülkemizdeki dini temsil eden kişi ve kurumlara, din ile irtibatlı irtibatsız herkese ciddi mesajları var…Özellikle liberal öğretiler ve yaşam tarzlarının egemenliğinde yetişen insan tiplerinin; din, din adamları ve Allah algısına ilişkin mevcut ve gelecekteki yaklaşımlarını, mesafelerini öngörmemiz için izleyicisine sunduğu malzeme çok zengin…
FİLMİN KÜNYESİ: Yönetmen: John Michael McDonagh
Oyuncular: Gillen, Brendan Gleeson, Chris O’Dowd, Kelly Reilly
Yapım Yılı: 2014