Genel

İsrail Terörünün Arkasındaki Amerikan Terörü

Noam Chomsky

Bu yazı, yazarın  Amerikan Terörü adlı kitabının giriş bölümüdür. Yazı, İsrail’in Filistin’de Kudüs ve Gaza’yı işgal etme teşebbüslerinde, Arkasında bulunan Amerika ile, aynı düşünce mantık içerisinde olduğunu anlatacak küçük bir bilgidir. Aynı zamanda, Amerika’nın İsrail’i neden desteklediğini de açıklamaktadır.

Terörizmin kültürünü konu edinmiş bulunan elinizdeki kitabın iskeletini, Tuming the Tide(l) adlı kitabımın yabancı ülkelerde yapı­ lan muhtelif baskılan için hazırlamış olduğum ekler oluşturmaktadır. Bu ekleri güncelleştirmeyi, yeni gelişmelerin getirdikleriyle zengin­ leştirmeyi ve “Tuming the Tide’ın (Akıntıyı Tersine Çevirmek)” A.B.D. de yapılacak yeni baskılarına ilave etmeyi tasarlamıştım. Oysa yazım esnasında işin akışı değişti, elimdeki malzeme yeni bir kitap hüviyeti kazanmağa başladı. Ben de bu akışa kendimi kaptırdım ve bu çalışma­ larımı okuyucunun karşısına yeni bir kitap halinde çıkarmaya karar verdim. “Turning the Tide” ve devamı niteliğinde olan “On Power and Ideology (iktidar ve ideoloji Üzerine)” adlı kitaplarımda sunduğum gö­ rüşlerimden okuyucunun haberdar olduğunu varsayıyorum. Bunlara gerektiğinde atıfta bulunacağım, fakat tekrar etmeyeceğim.

Bu kitaplarımda ele aldığım konulardan bazıları şunlardır: Orta Amerika problemi, A.B.D.’nin politika planlama faaliyetlerinde reh­ berlik eden ve resmi kayıtlara istinaden çıkartılmış bulunan prensip­ ler, bu prensiplerin Üçüncü Dünya ülkelerine müdahale işinde nasıl

  • Turning the Tide (South End. 1985), bundan sonra TTT olarak geçe­ cektir. Sözünü ettiğim ekler Kanada ve İtalya’da yapılan baskılarda yer almıştır (Black Rose, Montreal, 1987; Eleuthera, Milan, 1987). Managua’da 1986 senesinde yerdiğim bir dizi konferanstan oluşan On Power and Ideology (Southd, End, 1987, bundan sonra PI olarak geçecektir) adlı kitabıma da bakınız.

kullanıldığının tespiti, aynı prensiplerin milli güvenlik meselelerine ve endüstrinin devleri arasındaki ilişkilere uygulanış tarzları, A.B.D. halkının bazı karakteristik özellikleri. Tarihi incelemeler ve mevcut vesikaların tutarlı bir dökümü, A.B.D.’nin gerek güvenlik ve gerekse uluslararası politikasının esasını, bizim “Beşinci Özgürlük” olarak isimlendireceğimiz özgürlüğü korunmasının ve bu iş için de anavatan­ da güç esasına dayalı bir düzenin kurulmasının oluşturduğunu göster­ mektedir. “Beşinci Özgürlük” de nedir? diye soracak olursanız… Be­ şinci özgürlük; soyma, sömürme ve hüküm altına alma ve sonuç alabil­ mek için her türlü güce başvurma özgürlüğüdür. A.B.D. ve müttefikle­ rinin faşizmle ölümüne mücadele ettikleri günlerde Franklin Delano Roosevelt konuşma özgürlüğünü, ibadet özgürlüğünü, korkusuzca yapma özgürlüğünü ve nihayet asgari ihtiyaçların baskısından azade olarak yaşama özgürlüğünü Dört Özgürlük olarak tüm dünyaya ilan etmiş, ama her nasılsa bu beşinci özgürlüğü zikretmeyi ihmal etmiştir.

A.B.D. kökenli resmi evraklar ve gün ışığına çıkartılıp herkese aşikar kılınan tarihi olaylar bir yandan Dört Özgürlüğe gerek doktrin ve gerekse uygulama bazında verilen önemi, öte yandan da bu özgür­ lüklerin Beşinci Özgürlüğe ne kadar bağımlı olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. A.B.D.’nin dünya genelinde sahnelediği her türlü eyle­ min yönünün Beşinci Özgürlük tarafından tayin edildiğine şahit ol­ maktayız. Dört Özgürlük beşincisi ile çelişmediği sürece var olabil­ mektedir, aksi takdirde bir kenara firlatıp atılıvermektedir.

Beşinci Özgürlüğü ön planda tutan, diğer özgürlüklere ancak Be­ şinci Özgürlüğe zarar vermedikleri sürece yaşama hakkı tanıyan programların hayata geçirilebilmesi için devlet; yalan üzerine, aldat­ maca üzerine, hile üzerine dayalı bir yapı oluşturma durumunda kal­ maktadır. Bunun için ideolojik kuramlarla işbirliğine gitmektedir. Ül­ ke içinde gelir ve güç dengelerinin oluşturulmasında, “serbest pazar fikri’nin işleyiş tarzında devletin bu politikasının izlerini açıkça gör­ mek mümkündür. Tarihi gerçekler amaca uygun bir tarzda yeniden biçimlendirilmiş oldukları halde halka takdim edilmektedir. Bir çeşit “tarih mühendisliği” mesleği oluşturulmuştur. Bu terim Birinci Dün­ ya Savaşı boyunca Başkan Wilson’a hizmet veren Amerikalı tarihçile­ re aittir. “Sahne, savaşı bizim kazanmamızın herkes için iyi olacağına tüm dünyayı inandıracak bir tarzda düzenlenmektedir.” diyen bu çok

bilmiş tarihçiler, gerçeklerin kendilerini yollarından alıkoyamadıkla­ rım itiraf etmektedirler. Çok ciddi olarak tanınan tarihçilerin, siyaset bilimcilerin ve siyasetçilerin asli fonksiyonunun halk için halkı aldat­ mak olduğu yolunda yaygın bir inanç vardır. Pek saygın bir tarihçi olan Thomas Bailey şunları söylemektedir: “Halk son derece kısa gö­ rüşlüdür. Tehlikeler gırtlağına dayanana kadar çoğu kez işin farkında olmaz. Devlet adamları halkın çıkarlarını korumak için halkı aldat­ mağa mecbur kalmaktadırlar.” Harvârd Üniversitesi Uluslararası ilişkiler Merkezi Direktörü Samuel Huntington da aynı görüştedir. Şöyle demektedir: “Bir başka ülkenin işlerine karışmayı veya işi daha ileri götürüp askeri müdahalede bulunmayı sanki Sovyetler Birliğine karşı verilen bir mücadeleymiş gibi satabilirsiniz. Bu, Truman Doktri­ ninden bu yana A.B.D.’nin izleye geldiği stratejidir.” Bugün Orta Ame­ rika’da olup bitenleri Huntigton’un bu değerlendirmesinin ışığı altın­ da bir kez daha gözden geçirmekte büyük yararlar vardır. Akademik ortam da bu havaya kendini kaptırmış gitmektedir. 1949 senesinde Amerika Tarih Cemiyeti’nin başkanlığına seçilen Conyers Read şunla­ rı söylemektedir:

Yaşıyabilmemiz ancak militan bir tavır takınmamızla mümkün­ dür. Disiplin, her güçlü ordunun temel direğini oluşturur. Bu ordu is­ ter A.B.D. ordusu isterse Sovyetler Birliği ordusu olsun, değişen bir şey yoktur, ister sıcak, ister soğuk olsun; topyekun savaş herkesin gö­ rev aldığı, sorumluluk yüklendiği bir savaştır. Tarihçilerin de üzerleri­ ne düşen görevleri, yüklenmeleri kaçınılmaz sorumlulukları vardır. Bu, sosyal kontrolün bir formunun diğerine karşı savunulmasının üs-lenilmesi gibi bir şeydir. Kısaca ifade edecek olursak: öyledir.(2)

Kaynak ve daha genel bir tartışma için “Tovvards a New Cold VVar (Ye­ ni Bir Soğuk Savaşa Doğru)”, Pantheon, 1982 adlı eserime, özellikle Jesse I/jmischnin “On Active Service in War and Pcace: Politics and Ideology in the American Historical Profession (Savaş ve Barışta Et­ kin Hizmet: Amerikan Tarihçilik Mesleğinde Siyâset ve İdeoloji)” (New Hogtown Press, Toronto, 1975) adlı çalışmasına bakınız. Le-miseh’nin bu çalışması kurulu düzene çomak soktuğu için soğuk kar­ şılanmış, benzeri çalışmalara vurulan damgayla damgalanmaktan, yanlış mesaj veriyor olmakla suçlanmaktan kendini kurtaramamış-tır. [.emisch, 1960 lı yıllarda sol eğilimli öğretim üyeleri üzerine uygu­ lanan baskılardan fazlasıyla nasibini alanlardandır. Politik düşün­ celerinin, yaptığı iş ile çeliştiği ileri sürülmüştür. O yıllarda üniversi- Yerli halkın olabildiğince atıl kalmasını, kendisine empoze edi­ lenden farklı

bir tarzda düşünüp olup bitenleri farklı bir tarzda değer­ lendirmesinin imkansız kılınmasını, alternatif politikalar üretemez hale getirilmesini sağlamak için elden gelen yapılmaktadır. Alternatif kurumsal aranjmanlara izin verilmemektedir. Hakim ideoloji için teh­ dit oluşturabilecek her ne varsa kurutulmaktadır.

Tuming the Tide ve On Power and Ideology adlı kitaplarımda ge­ liştirdiğim tezleri basımlarından bu yana gerçekleşe gelen olaylar doğ­ rulamaktadır. Bazı örnekleri tekrar ele alacağım. Bu örnekler arasın­ da 1986 senesinin sonuna doğru patlak veren skandallar ve neticeleri de yer alacaktır. Bu gelişmelerin ideolojik sistem için ön plana çıkardı­ ğı taleplerden söz edeceğim. Bu skandallar sayesinde politik kuramla­ rımızın ve işleyiş tarzlarının mahiyeti hakkında bilgi edinilebilmesi ve bu bilgilerin halka mal edilebilmesi mümkün olabilmiştir. Bu oluşum esnasında daha sonra açıklayacağım sebeplerden dolayı pek çok yanlış yönlendirmeler ortaya çıkmıştır. Son yıllarda şahit olduğumuz olay­ lardan ve Amerikan hayatının kritik bir anında bu olaylara gösterdiği­ miz tepkilerden yararlanarak kendimiz, özellikle de dominant entel­ lektüel kültür ve bu kültüre rehberlik eden değer yargıları hakkında neleri öğrenebileceğimizin belirlenmesi meselesi, benim bir numaralı meselem olacaktır.(3)

Varsa-yoksa Beşinci Özgürlük demek sosyal patolojinin yeni bir formu değildir. Hıristiyanlığı dünyanın dört bir köşesine yayacağız di­ ye yollara dökülen, karşılaştıkları zenginliklerle gözü kararıp altı yüz senedir sömüren, kan döken, yakıp-yıkan “beyaz insan sürüleri’nin bir icadı da değildir.(4) Beşinci Özgürlüğün ömrü, insanlığın ömrü ka­ dar uzundur. Yeni formlar edinerek, yeni giysilere bürünüp kendini gizleyerek hep var olagelmiştir. Kendisine destek çıkan kültürün, en-

telerde olup bitenler kamuya.çarpıtılarak aksettirilmiştir. Gerçeğin kapısının bir parçacık olsun aralanabilmesi, çok sayıda genç bilim adamının yoğun çalışmalarıyla mümkün olabilmiştir.

  • Mesele ile ilgili ve son derece önemli bir soru, halkın kültürü üzerin­ deki televizyonun, sinemanın, gazetelerin, okulların etkisinin ne ol­ duğu sorusudur. Bu sorunun yanıtını burada arayacak değiliz.
  • Chinweizu, The \Vest and the Rest of Us: White Prcdators, Black Sal-

vers and the African Elite (Batı ve Biz Geri kalanlar: Beyaz Saldır­ ganlar, Siyah Köleler ve Afrika Seçkinleri), (Vintage, 1975), 3.

tellektüel yozlaşmanın ve ahlâkî ahlaksızlığın merdaneleri arasından geçerken aldığı şekle göre kendini yeniden biçimlendirmektedir.

Bu elim geleneğin en son varisleri olarak gerçeğin aynasına ken­ dimizi aldatmadan bakabilme samimiyetini ve cesaretini göstermeli­ yiz. Göreceğimiz şeyler çok büyük bir ihtimalle bizleri hoşnut etmeye­ cektir. Gerçeği kabul etme dürüstlüğünü gösterebilirsek, ahlaki so­ rumluluklarımızın farkına varabilmemiz imkan dahiline girecektir. Bu da hiç de küçümsenecek bir kazanç değildir.

Cambridge, Massachusetts

Ekim 1987

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir