Genel

2021 Yetim Raporu ve Değerlendirilmesi

Hazırlayan: Hilal Günay

Sosyologlar Derneği üyesi ve İHH İnsani ve Sosyal Araştırmalar Merkezi (İNSAMER) yönetim kurulu üyesi Cansu Nar  tarafından hazırlanan 2021 Yetim Raporu, verdiği istatistikleri ve çok boyutlu değerlendirmeleri ile önemli bir konuyu irdelemiş; geri planda kalan ancak gün yüzüne çıkarılması gereken noktaları çözümlemiştir. Çocuk yoksulluğu, çocuk işçiliği, mülteci çocuklar ve Babylift gibi farklı açılardan yetimliğe değinen bu çalışma ile yetim çocukların anne babası ya da hem anne hem de babasının olmamasının yanı sıra geniş bir dünyayı içinde barındırdığını görmek mümkündür. Bu geniş dünyaya ve dolayısıyla arkasında yer alan sorunların içeriğine derinlemesine değinen bu rapor yetimliğe sosyal, siyasal, psikolojik ve sosyolojik açılardan bakabilmemize olanak sağlayan önemli bir çalışmadır.

İnsanın bebeklik ve ergenlik dönemlerini kapsayan çocukluk süreci, gerek fizyolojik gerek psikolojik olarak anne ve babaya en çok ihtiyaç duyulan süreci ifade etmektedir. Bu denli önemli bir dönemde anne ve babadan yoksun olan çocuklar yetim olarak nitelendirilirler. Bir çocuğun anne babasından birini ya da her ikisini birden kaybetmesi beraberinde maddi manevi birçok soruna kapı aralamaktadır. Birleşmiş Milletler (BM) Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF) verilerine göre dünyada her gün 10.000’e yakın çocuk yetim ve/veya öksüz kalmaktadır. Yine uluslararası kabul gören rakamlara göre, dünyadaki öksüz ve yetim çocuk sayısı en az 140 milyondur; ancak resmî istatistiklere yansımayan milyonlarca yetim veya kimsesiz çocuk olduğunu gösteren pek çok kanıt bulunduğu düşünüldüğünde, bu rakamın gerçekte çok daha fazla olduğu anlaşılmaktadır.

Yetimliğe ve beraberinde birçok soruna kapı aralayan nedenlerin başında savaşlar gelmektedir. Doğal afet ve salgın hastalıklar da çocukların yetim kalması hususunda önemli bir etkendir. Ek olarak sağlık altyapısının yetersiz olması da yetimliğe yol açan bir başka ebeveyn ölümü olarak karşımıza çıkmaktadır. Ebeveynlerinden birinin ya da her ikisini birden kaybı veya hayatta olmalarına rağmen görevlerini yerine getir(e)memeleri çocukları tehlikelere karşı savunmasız bırakmakta ve sağlıksız yetişen çocukların topluma karışmaları da beraberinde ciddi toplumsal problemlere yol açmaktadır.

Yetimlik konusunda dikkat çekilmesi gereken bir başka konu ise sosyal yetimlik kavramıdır. Sosyal yetimlik; anne babanın bilinçsizliği, sosyal ve ailevi problemler, evlilik dışı doğumlar, küçük yaşta veya istenmeyen gebelik sonucu meydana gelen doğumlar ve başka birçok faktöre bağlı olarak gelişebilmektedir. Psikolojik problemler, aile içi şiddet, madde ve alkol bağımlılığı, fiziksel ve zihinsel yetersizlik, yoksulluk, ağır/fazla mesai koşulları, aileden uzakta çalışma, ev dışı sosyalleşme, internet ve sosyal medya bağımlılığı gibi faktörler de aile ortamının bozulmasına, çocuğun yalnız kalmasına sebep olmaktadır. Araştırmalar dünya genelinde 2.7 milyon çocuktan %90’ının sosyal yetim olduğunu ortaya koymaktadır. Bugün Covid-19 sürecini de göz önüne aldığımızda çocukların anne babaları tarafından kabullenemeyişi, aile ortamından mahrum bırakılmaları ve sosyal medya ile bağlarının bu sebeple artması ömür boyu sürecek zihinsel gerileme, değersizlik hissi, sevgisizlik gibi olumsuzlukları yaratmaktadır. Sebep ve sonuçları kapsamında değerlendirildiğinde sosyal yetimlik konusu toplumsal, siyasi, dinsel ve sosyolojik arka planı olan çok boyutlu bir konudur.

Dünya yetimlik durumu kapsamında değerlendirilmesi gereken bir diğer mesele yetim çocukların mülteci durumuna düşmesi, başka ülkelere evlatlık verilmesi ve eğitim fırsatlarından mahrum kalmalarıdır. Özellikle eğitim konusu yetim ve korumasız durumdaki çocuklar için en sorunlu alanlardan biridir. Bugün pek çok araştırma, ebeveyn yokluğu ile akademik başarı arasında doğrudan ilişki olduğunu ortaya koymaktadır. Yapılan çalışmalar, tek ebeveynli veya kimsesiz çocukların eğitim başarısının ebeveynleri yanında büyüyen çocuklara göre daha düşük olduğunu ortaya koymaktadır.

Bu duruma bir de savaş ortamında yetimlik durumu eklendiğinde, bu çocukların hem eğitim sistemine katılımlarının hem de eğitim başarılarının büyük oranda düştüğü görülmektedir. Bugün dünya geneline baktığımızda düzenli olarak okula gidemeyen ve eğitim alamayan çocuk sayısı 263 milyondur. Eğitim almak; savaşın, yoksulluk ve yokluğun insan kaderini etkilediği coğrafyalarda yaşayan çocuklar için âdeta kurtarıcı bir işlev görmektedir. Toplumların geleceği olan çocukların hem nitelikteki bir şekilde yetişmesi hem de çocuk işçiliği, ev içi istismar, çocuk evlilikleri ve daha pek çok olumsuzluktan ve kötü niyetli oluşumların tuzağına düşmekten korunabilmesi için okul kurtarıcı olmaktadır. Ne var ki dünyanın içinde bulunduğu pandemi koşullarını da göz önüne aldığımızda, eğitim imkânı bulamayan kimsesiz ve korumasız çocuklar, bu durumdan en fazla etkilenen kesimdir; dolayısıyla bu çocukların hayata kazandırılması için etkili çözümler üretilmesi, tüm insanlığın sorumluğudur. Çocukların rehabilitasyonu sürecinde toplumla birlikte hareket edilmesi kalıcı bir etki oluşturacak, dolayısıyla toplumsal dışlanma ve şiddet vakaları da büyük oranda azalacaktır. Bu noktada yalnızca çocukların eğitiminin desteklenmesinin yeterli olmadığını, toplumsal bilinç düzeyini artıracak çalışmaların yanı sıra çocukların, özellikle kimsesiz çocukların karşı karşıya olduğu tehditlerin de bertaraf edilmesinin zorunlu olduğunu belirtmek gerekmektedir.

Kaynak: https://insamer.com/tr/2021-yetim-raporu_3922.html (E.T 30.04.2021)

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir