Proje Oturumları

Doç.Dr. Aydın Aktay’la “YENİ TÜRKİYE’DE YENİ KUŞAKLAR “

                                  YENİ TÜRKİYE’DE YENİ KUŞAKLAR

                                    “İnsan zamanının ve zemininin çocuğudur…”

Röportaj: Nevin Ravza Çelik

1970’lerde ve hatta bugün bile kuşaklararası farklılaşma sosyal bilimcilerin esas inceleme konularından biri haline gelmiştir. Kuşakları sadece doğdukları zaman dilimleri baz alınarak sınıflandırmanın çeşitli handikapları vardır. Doç. Dr. Aydın Aktay’ın, 2019 yılında, Değişim Yayınevi’nden çıkan “Yeni Türkiye’de Yeni Kuşaklar” adlı çalışmasında bu handikapları bir taraftan aşma niyeti var, öte yandan toplumsal eğilimleri besleyen ortak zaman ve mekanlarda bireylerin kişiliğini şekillendiren olaylar dizisinin belli yaş grupları üzerindeki etkilerini de göstermek gibi bir amaç vardır. Bu niyet ve amaç birlikteliği ile çalışmanın pek çok disiplinin bakış açısını gerektiren bir yöne sahip olduğu, yani, multidisipliner bir bakış açısını gerektirdiği açıktır.

Hocamız, bu çalışmasında, son asrın Türkiye’de söz konusu edinilen ve tartışılan 5 kuşağını; yani, O (Sıfır Kuşağı), W, X, Y ve Z kuşaklarını ele alıyor. Özellikle, Y ve Z kuşağının tabiri caizse, yaşadığı travmaları, bunun arkasındaki sosyal, kültürel, ekonomik ve psikososyal süreçleri birçok açıdan inceleyerek bizlere aktarıyor. Farklı disiplinlerin perspektifleriyle ele alınan bu çalışmanın özeti mahiyetinde, Hocamızın zoom ortamında yaptığı sunumunu bu çalışmanın detaylarının da kavranması için Hocamızdan alıntıladığımız bazı anektodları aktarmaya çalışacağız. 

Doç. Dr. Aydın Aktay: 

Bu çalışmamızda, yalnızca kuşakları değil, Yeni Türkiye’yi de ele alıyoruz. Konu oldukça çetrefilli bir konu. Konunun ekonomik, siyasi, sosyo-kültürel, sosyal psikolojik, dini ve tarihi yönleri var. Dolayısıyla bu konu, aslında multidisipliner bir konudur. Yani, birçok disiplinin bakış açılarından istifade edilmesini gerektiren bir konu. Biz de bu çalışmamızda elden geldiğince bunu yapmaya çalıştık..

Aydın Aktay, konuya girizgah anlamında, uzun süre Eski ve Yeni Türkiye mukayesesi yaparak, kuşakların her birinin Türkiye’nin hangi durumuna ve dönemine denk düştüğünü belirtmeye çalışmaktadır. Bu anlamda, hem Eski hem de Yeni Türkiye betimlemeleri yanında her iki Türkiye’nin arasında bir geçiş köprüsü gibi duran ara dönem Türkiye’si de söz konusu edilmektedir. Eski Türkiye’nin kuşakları olarak Sıfır ve W kuşağı temayüz ederken Yeni Türkiye’de Y ve Z kuşakları etkin… X Kuşağı da geçiş, yani ara dönem Türkiye’sinin, arada kalmış, Eski ve Yeni Türkiye’den de pay kapmış bir kuşak olarak betimlemesi yapılıyor.

Aydın Aktay Hocamızın sunumunda Eski ve Yeni Türkiye kıyaslamaları ve betimlemeleri de şu şekilde yapılıyor:

Eski Türkiye 

Eski Türkiye’de kapalı bir ekonomi vardı. Müdahaleci bir devlet anlayışı hakimdir. Tarıma dayalı bir ekonomi yanında, toplumun geleneksel örüntüleri ilişkilere hakimdir, Nüfus yoğunluğu, kırsal tarım alanlarındadır, yani nüfusun dörtte üçü kırsaldır, köylüdür. Yerli malı üretim-tüketim var, toplumsal yapı tektiplik/homojenlik esaslıdır. Toplumun her katmanında ve bütün kurumlarda çok ciddi bir şiddet görünümü ve onayı var. Tüm toplumsal katmanlarda hiyerarşi var, özellikle ailede evin reisi erkektir ve ailenin tüm bireyleri arasında hiyerarşik bir rol dağılımı vardır. Hiyerarşik durum eğitim, sağlık her alanda kendini gösteriyor. Seçenekler ve fırsatlar az/sınıf atlama ihtimali azdır. Askeri darbeler/koalisyonlar/siyasi, ekonomik istikrarsızlıkla ilgili ve içerikli olaylar var bu dönemde. Bu dönem, siyasette eğitimde ekonomide ve neredeyse her alanda vesayetçi odakların, tekelci yapıların hakim olduğu bir dönemdir. 

Yeni Türkiye 

Yeni Türkiye diye adlandırdığımız dönemde, açık/serbest piyasa ekonomisi/liberal bir düzen var. Hizmetçi devlet/Garsoniyer anlayış hakimdir. Şehirli/Eğitimli toplum/seküler örüntüler, nüfus yoğunluğu şehirli (%95) bir demografik yapı var. İthalat/ihracat serbestiyetinin olduğu, rekabetçi piyasa koşullarının egemen olduğu bir ortam vardır. Çeşitlilik/heterojen toplum, şiddete karşı duyarlılık ve hesap verilebilirlik, eşitlikçi toplum modeli, seçenek ve fırsat bolluğu, sınıf atlama ihtimali, istikrar ve koalisyonların olmadığı kitle partilerinin egemenliğinde bir iktidar, halk iradesine ve eşitliğine vurgu yapılan bir dönem söz konusudur.

Kuşak Tasnifi ve Betimlemesi 

Ülkemizde, Sıfır ve W kuşakları Eski; Y ve Z Kuşakları Yeni Türkiye’nin kuşaklarıdır. Bu iki kuşağın ortasında X kuşağı var. Dünyada ise, I. ve II. Dünya Savaşı’ndan sonra büyük kayıplar veren Batı toplumları, geleceğe dair büyük bir endişe içine giriyor. Bu sebeple 1950’li yıllarda II. Dünya Savaşı’nın akabinde çok ciddi bir çocuk yapma hevesi vardır ve o dönemde birçok aile çocuk sahibi olmuştur. O döneme “Baby Boomers” (bebek patlaması) dönemi diyorlar. Bu dönemde doğan çocuklar 68 Kuşağı’nı oluşturuyor. Bunlardan önce 2 dünya savaşını yaşamış ve büyük dramlar acılar yaşamış ama bunlara karşı çıkamayıp sadece yöneticilerin cephelere sürdüğü Sessiz Kuşak (Silent Kuşağı) vardı. Bunlar da baby boomer kuşağının babaları, dedeleri oluyor.

Bizim de 1923 ve 1950’li yıllarda yaşayan dedelerimiz vardı. Yani cumhuriyetin ilk nesliydi onlar. Bunlar, eğitimsiz kalmış, sessiz kuşaklardır. Cumhuriyetin yok saydığı bu kuşağa “Sıfır Kuşağı” diyoruz. Tarım toplumu özelliğiyle yaşarlardı. Tek parti döneminin yönettiği bir nesildir. Yoksulluk ve yoksunluk içerisinde yaşamışlardır. 1950’li yıllardan sonra Demokrat Parti ile birlikte Sıfır Kuşağının çocuklarında (W) bir uyanış söz konusu oluyor. Yoksulluğu kıracak bir umutla yeniden diriliyorlar. “W nesli” bir umut kuşağıdır. Siyasetten güç alarak, “Bizde varız diyorlar.” İlk kasabaya/gecekonduya yerleşenlerdir. Bir varlık ortaya koyma çabasındadırlar. 

Y kuşağı 2000’li yılların başında ortaya çıkan bir kuşaktır. Bunlara milenyum kuşağı da diyebiliriz. Fırsat ve olanaklara ulaşmak adına kentlere göç eden anne babaların çocuklarıdır. Oldukça rekabetçi nesillerdir.   Test/tost neslidir. Bu nesli gaza getiren X kuşağıdır, yani anne babalardır. Çoğu üniversitelidir. 

Z kuşağı ise sonraki teknoloji kuşağıdır. 2010’lu yıllarda doğan ama 2010’lu yıllarda varlıklarını çok daha fazla hissedeceğimiz kuşaklardır. Henüz varlık sahasına çıkmamışlardır. 

Gerek kuşak gerekse Türkiye tasnifi ve betimlemelerimiz ile yani, Eski Türkiye ve Yeni Türkiye derken birini diğerine tercih etmiyoruz. Sadece durum tespiti yapıyoruz. Bu Eski Türkiye ve Yeni Türkiye’de yetişen bireylerin zihniyet dünyalarını inşa eden süreçleri hatırlamış oluyoruz. Kuşaklar arasında da şu kuşak iyi berikiler kötü şeklinde bir değer yükleme amacımız da yok. Sadece bunları inşa eden sosyo-kültürel, politik ekonomik, psikolojik süreçleri hatırlamaya hatırlatmaya çalışmaktayız. Aynı şekilde Ülkemizin bütün bölgelerinde yekpare bir şekilde sinmiş bir modernleşme, bireyselleşme durumu yoktur. Yani kuşaklar bölgeden bölgeye farklılık gösterebilir. 

X kuşağı; Eski Türkiye ve Yeni Türkiye’nin kuşaklarının ortasında bir köprü gibi duruyor. 1970’li yıllarda başlayıp 90’lı yıllara kadar gençlik dönemini yaşamış bir kuşaktır. Bu kuşak, kırdan kente göçün ara nesli olmuştur. Umut ve kaygı arasındadırlar. Merkeze yürüme hedefleri yüksektir. Yarı şehirli yarı kırsaldırlar. Her şeyleri gibi, eğitimleri de yarım kalmıştır. Bu anlamda travmatik bir geçmişe sahiptirler. Yarım kalmış hayalleri vardır. Rekabetçi ve hırslıdırlar. Sınıf atlama telaşları yüksektir. Bunu çocuklarına ve torunlarına da yansıtırlar (Y ve Z)  Hem üreten hem tüketen bir kuşaktır. Değişim talepleri yüksektir. Bu talebe karşılık veren siyasi partilerin adeta oy deposu ve insan kaynağını oluşturmuşlardır. (ANAP-Refah Partisi-Ak Parti gibi…)

Bütün bu kuşakları düşündüğümüzde yeni kuşak ve eski kuşak arasında aynı zamanda bir köprü kuşak olan X kuşağının yetiştiği zaman ve zeminin inşa ettiği kişilikleri, süreçleri ürettikleri düşünme, davranış kodlarını yorumlamamız daha mümkün hale geliyor. 

Kuşakların bu durumlarını izah etmede bunun kişilik ve davranış yapılarında ne tür sonuçlar yarattığını anlamamızda da kitabın bir bölümü psikoloji kuramlarına ayrılmıştır. Söz Konusu kuramlar aşağıdaki gibi tsvir edilmektedir.

Psikolojinin Bazı Kuramları Eşliğinde Kuşaklara Yaklaşım

  1. Psikanalist Yaklaşım:
  • Geçmişte yaşanan travmalar 
  • Bastırılmış duygu düşünce ve anılar 
  • Tatmin edilmemiş dürtüler  
  • Toplumsal bilinçaltı 
  • Ortak duygu düşünce ve davranış kodları 
  1. Hümanistik Yaklaşım
  • Kişilik gelişimleriyle ihtiyaçları karşılama düzeyi arasındaki ilişki, 
  • Yeterince/gereğince ve zamanında karşılan(a)mayan ihtiyaçlar ile kişilik gelişmesi arasındaki ilişki 
  • Ortak duygu düşünce ve davranış kodları 

Bu iki yaklaşımın ortak teması şu; Geçmiş yaşantıların bugünkü davranışları ve kişiliği inşa edici olmasına vurgu yapmasıdır. Bugünkü Yeni kuşakları/Yeni Türkiye’yi anlamak için biraz geçmişi deşmemiz gerekiyordu. Bu kitabın kabaca hikayesi budur. 

Soru-Cevap Kısmı 

Soru-1: Yeni kuşaklar siyasetin berbat dilini kabullenmiyor. Yeni bir dil istiyor. Son 10 yılda bir geri gidiş mi var? Eski Türkiye’yi tanımlarken, Eski Türkiye’nin özellikleri içerisinde tek tipcilik, istikrar, beka ve düzen arayışları vurguları yapılıyor. Şu anda Türkiye’yi yöneten iktidarıyla, muhalefetiyle 1950-1970 kuşağı kabaca “W Kuşağı”dır. Dolayısıyla biz Eski Türkiye’de mi yaşıyoruz, Yeni Türkiye’de miyiz? 

Cevap: W kuşağının travmaları var. Her türlü reaksiyonu panikle karşılıyor, haklı bir panikle. (Örneğin: 15 Temmuz, Gezi olayları travması). Bu travmalar O (Sıfır), W kuşağı yönetici W kuşağı nezdinde ortaya çıkan bir korku olması bakımından normaldir. Ama aynı korkuyu Y ve Z kuşaklarının duymasını istemek anormaldir. Asıl sıkıntı buradan kaynaklanıyor. Ebeveynler çocuklarına “-Ya, biz neler çektik” 28 Şubat gibi, Arapça ezanın yasaklanması gibi tarihsel yükleme yapılması çalışılıyor. Ama Y ve Z kuşakları için bunlar bir masaldan öteye gidemiyor. Çünkü Y ve Z kuşağı tarihsiz, köksüz bir kuşaktır. Akrabalık ilişkileri, aidiyetleri zayıf, hemşerilik bağları yok denecek kadar azdır. Y ve Z kuşağının bizim sahip olduğumuz endişe ve korkuları, kaygıları birebir taklit etmelerini istemek tersinden bir hastalığın da göstergesidir. Örneğin. “Ben yaşadım siz de yaşamayın” demenin tersidir. Bu dili Y ve Z kuşağı ile kuramıyoruz. Onlara anlattığımız tarihimiz Y ve Z’de gerçek bir tarih bilinci oluşturuyor. Kendi yaşadıklarıyla bir tarih edineceklerdir. 

Soru-2: Yeni Türkiye kuşağında çok fazla şiddet izliyoruz, görüyoruz. Özellikle Z kuşağı ile ilgili olumsuz düşüncelere sahibiz. Acaba sorgulayan şiddete karşı olan olumlu öngörüler var mı? 

Cevap: Şiddete kendi güncel hayatlarında, anne babalarından, eğitimcilerden vb. yerlerde, kurumlarda, karşılaşmamalarından bahsediyorum. Y ve Z kuşağında şiddetin olmadığını söylemiyorum. Benim kastettiğim şiddet kaba şiddet türüdür ve daha çok fizikseldir. Hakaret, dövmek, sövmek gibi durumlarda okullarda artık karşılaşmıyor oluşlarıdır. İstisnalar muhakkak vardır. 

Y ve Z kuşağında yaşadıkları sevgi ve ihtimam ortamının oluşturduğu şiddet, yani, ebeveynlerinin psikopatça sevgi, ilgi ve ihtimamla yaklaşımları da duygusal bir şiddet türüdür. Misal olarak; İhtiyaçlarının fazlasıyla karşılanması çocuklarda bağımlılık meydana getirir. Çocuk o sevgi ve ilgiyi her yerde görmek ister. Bu yeterli gelmediğinde çağın hastalıkları tetiklemiş olur. Depresyon, melankoli v.s gibi…

“-Çocuklarınızla arkadaş gibi olunuz…” deniliyor ama çocukların anne babaya da ihtiyaçları var. İnsanın sınırlandırılmaya da ihtiyacı vardır. 

Soru-3: Alfabedeki harfler bittiğine göre Z kuşağından sonra farklı bir kuşak beklentiniz var mı? Z kuşağı tarihin sonu mu oluyor? 

Cevap: Z Kuşağı aslında alfabenin sonunu imliyor…Sonrası yok gibi…ama yine de Z’den sonraki kuşaklara Alfa, Beta diyenler de var aslında. Alfabeye tekrar dönüş, tarihin kendini tekrarlaması diye bir tez var bu anlamda. 

Oysa Çok çocuklu aileden  hiç çocuklu aileye hatta ailenin yokluğuna doğru giden bir süreç var ve Z kuşağı da bu sürecin habercisi aslında… Bu yüzden Z kuşağı diyoruz. Yani sonrası yok, evlilik yok, boşanma çok, çocuk da yok dolayısıyla aile de yok gibi bir durum. Ama bendeniz bu sürecin tarihin yeniden tekrarlanması tezleriyle tekrar doğal haline döneceğini düşünenlerdenim ya da umanlardan diyelim…

Soru4: Yeni kuşaklarla ilgili olarak kuşaklar arası geçişin çok hızlı olduğunu söyleyebilir miyiz? Bu bağlamda kuşakları kategorize etmek ve gelecekteki kuşaklar arasında ayrım yapmak mümkün olacak mı?

Cevap: Geçişler hızlanıyor. Y ve Z arasında geçişler çok hızlı geçiyor. Bir saha araştırmasında lise 1 ve yeni mezun olmuş kişilerle bir saha çalışmasına yer verdik kitapta. Arada yaş farkı az olmasına rağmen hayata bakışları, algı, hedefler, aidiyetler çok farklı. Kuşaklar arası mesafeler eskiden 10-15 yılda birdi. Şimdiler de ise bu oran 5 yıla kadar indi. Y ve Z arasında ilginç bir iletişim problemi söz konusudur. 

(1) Yorum

  1. Aydin Hocanın kitabı ufuk açıcı.epeyde emek harcanmış .tebrikler hocam

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir