BİR KONUK

Dr.Aydın Aktay SAÜ
Sosyoloji Bölümü
Her yeri muntazam bir yer Malta…Bu kadar intizam sinir bozuyor haliyle…Alain de Botton’un “Seyahat Sanatı” kitabının girişinde düzeni kusursuzluğuyla insanın canını sıkan bir Avrupa Kentini anlatırken, duyguyu aynıyla ben de hissettim sanırım….
İnsan, şehirlerimizdeki kaotik durumu düzensizliği özlüyor…Özellikle İstanbul…Her an bir sürprizi olmalı bir şehrin…bir caddesinde düzen arka sokağında kargaşa olmalı…bir mahallesinde depresif hallere veya endişelere bürünürken, diğer mahallesinde huzur bulmalı…
Kişi başına düşen milli gelir düzeyi 30 bin dolar deniliyor…ama bu otuz bin dolarla bir yıl geçim sağlanır mı meçhul, çünkü her şey ateş pahası…İktisat derslerinden öğrenciliğim esnasında öğrendiğim nadir şeylerden biri olan Paranın SAGP’si dedikleri şey bu olsa gerek…Yani, Paranın Satın Alma Gücü Paritesi…Bizim 11 bin dolar, bunların 33 Bin dolarına bedel anlayacağınız…Böylece 1 Türk de 3 Malta’lı eder mi? Sorusuna da cevap bulunabilir…
Su, çay gibi hayati değeri çok olanlardan başlayalım: üç euro civarında…
Türkiye’ye gelince bayağı su ve çay içeceğim anlaşılan…Sebze ve meyveyi tane hesabı alıyorsunuz…Bizdeki gibi poşetlere tıka basa doldurmak mümkün değil… Belki sırf bu sebeple ülkeni özlüyorsun…
Malta’lılar, Arapçayı andıran ve çok ortak kelime barındıran bir dil kullanıyorlar…
Yerel Siirt arapçamla Malta esnafı ile pazarlık bile yaptım, yapabildim yani..
İnsanları, donuk ve yaşlı…
ingilizce eğitimi için organize olmuş bir şehir…öğrencisi bol…
dershanesi yok, buna rağmen nasıl ayakta kalıyorlar hayret ettim…
%98’si katolik…Bu durum, farklılıklara tahammüllerinin olmadığını gösteriyor…
Otobüste yanına düşen sakallı bir gencin yanından islamofobik bir refleksle yer değiştirirken, istavroz çıkartan yaşlı bayanın söylenen tavırları aklımdan çıkmıyor…
Malta, Engizisyondan kalma işkence odalarını sergileyerek, müzelerden de para kazanan, şövalyeleriyle nam salan bir ülke…
Bu ülkede tek bir camii var, zamanında Muammer Kaddafi’nin yaptırdığı…Bir de ecdadımızın her yere attığı bir imzası olarak: Osmanlı Şehitliği…Ama ne kadar silmeye çalışsalar da Endülüs kokusu her yere sinmiş…
Su çok kıymetli, ada ülkesi olması sebebiyle herhalde…Aynısı Kıbrısta da geçerli…restorantlarda, lokantalarda bolca soda tüketiliyor bu yüzden…
Caddelerinde sokaklarında çoluk çocuk halk renkliliği yok…memleket sanki turistlere teslim edilmiş…ortalıkta yoklar…devasa kiliseler.. fakat hiçbir canlılık emareleri yok…boş ve ruhsuzca dikilmişler, turistlerin tüketici estetik hazlarının bir aracı olarak…
Sekülerleşme’nin dini kurum ve yapıları getirebileceği son hal bu olsa gerek…
Sanki Mardin ve Midyat’ı birleştirmişler bir adaya kurmuşlar, biraz da Malatya karıştırıp adına da MALTA demişler…bu kadar mı birbirine benzer şehir mimarisi; acaip….