Genel, Haberler

Toplumsal Cinsiyet Basın Açıklaması

Sosyologlar Derneği, İstanbul Sözleşmesi ile Toplumsal Cinsiyet adıyla, ahlaki ve kültürel değerlerimizi yerle bir eden uygulamayı protesto etmek amacıyla bir basın toplantısı yapmıştır.

Bugün Türkiye sun’i bir gündemle karşı karşıyadır.  Bu sun’i gündem, Toplumsal Cinsiyet adıyla, cinsi özgürlüğü alabildiğine yaygınlaştırmak ve  toplumun ahlaki, dini ve kültürel yapısını sarsmak istemektedir.

İnsan hayatında cinsiyet, tabii bir eğilim ve hak’tır. Fakat her hak gibi cinsi hürriyetin de bir sınırı bulunmaktadır. Bugün, nasıl hukuk ve ahlakı, tanımama gibi bir hakkımız yoksa; cinsiyet konusunda da bazı yerleşmiş kuralları, keyfi düşünce ve istek ile ortadan kaldırma hakkımız yoktur.

Toplumsal cinsiyet, kadın hakları ile ilgili bir söylem arkasına gizlenmiş; ucu bucağı belli olmayan ve toplumun büyük bölümünün değil, küçük bir grubun dile getirdiği bir söylemdir.

Cinsel ilişki şekillerini, kural tanımadan ve ahlak, din ve değer ölçülerini hiçe sayarak talebeden bu kitle, toplumların tarihi ve sosyolojik gerçeklerini ve gelişim kanunlarını görmek istememektedir.

Maalesef, Türkiyemizde de; hükümet, İstanbul sözleşmesi adıyla  toplumun ahlak ve geleneklerini dikkate almayan bir anlaşmaya imza atarak, bu marjinal grupların  hayali isteklerine imkan tanımıştır.

Şunu öncelikle belirtmek gerekir ki, bu kavram; batı’da kadın haklarına engel olan bazı siyasi ve dini otoritelere karşı, kadının tabii haklarını dile getirmek için kullanılmıştır. Bazı ülkelerde de farklı şekillerde  ortaya çıkmıştır. Yani, uluslararası bir niteliği yoktur.

Bilindiği gibi, toplumların sosyal yapıları birbirinden farklı olup, bir toplumda ortaya çıkan sosyal problem, diğer toplumlarda aynı şekilde gerçekleşmemekte veya hiç görülmemektedir.

Türkiye’de körü körüne batılılaşmanın getirdiği  zihni ve ruhi bulanıklık, batı’da meydana gelen her olayın, bizde de aynı şekilde gerçekleştiğini farzetmekle, büyük bir yanlış algıya açmaktadır. Bu yüzden, ciddi bilgi  hataları ortaya çıkmaktadır.

Türk-İslam medeniyeti, cinsi ilişkileri bir hak olarak görmüş ve bunun gelişeceği en iyi ortamın aile ortamı olduğunu kabul etmiş, İslam dini de  insan soyunun sosyal ve psikolojik sağlığı için de cinsi  ilişkiyi evlilik sistemi içerisinde meşru kabul etmiştir. Aslında birçok dinler ve sistemler de, cinsi ilişkinin gayri meşru olmasına  sıcak bakmamıştır. Dolayısıyla, evlilik dışı her türlü cinsi ilişki, gayrı meşrudur, kişisel ve toplumsal olarak çok yönlü problemlere yol açmaktadır.

Bugün Toplumsal cinsiyet başlığı altında ailesiz, ahlaksız ve kuralsız bir hayatı isteyen insanlar, bu toplumda ruhen ve fikren hastalıklı  ve büyük ölçüde de kendi kültürel dünyasından habersiz kişilerdir.  Dolayısıyla bu kişilerin tepkileri, çığırtkanlıkları ve dayanaksız iddiaları hiçbir anlam ifade etmemekte, gerçek bir problemi ortaya koymamaktadır.

Siyasiler ve hükümet yetkilileri, İstanbul Sözleşmesi ile kendi sosyal, kültürel ve ahlaki yapılarını başka kültür ve ideolojik sistemlerin yıkıcı etkilerine terketmişlerdir ve bu tavırlarından bir an önce dönmeleri gerekmektedir. Aksi halde, büyük felaketlerin başlatıcısı olacaklardır.

Modernizm, çağdaşlık gibi, hiçbir gerçek ve pratik değeri olmayan moda sloganları ile, toplumlardaki sosyal yapıyı ve özellikle de yetişmekte olan, hayatı ve aileyi tanımayan genç nesilleri böyle bir felaketin için sokmaya kimsenin hakkı yoktur.

Sosyal hayatın da kendi kanunları vardır. Sosyal hayatın değerleri, bu hayatın işlerliğini ve sürdürülebilirliğini  sağlayan tarihi ve geleneksel kurallar ile ayakta kalır.  Onu, ne siyasi, ne ekonomik ve ne de moda gibi geçici ve şartlara bağlı değişen  günübirlik faktörlerle değiştirme imkanına sahip değiliz.

200 yıldır, Türkiye’de  Batı’nın  çürümüş ve insanı ekonominin ve siyasetin kölesi haline getiren felsefe ve doktrinleri ile yeterince şaşkın ve ne yapacağını bilmez bir hale getirdiler. Artık, kendi ahlaki, fikri ve kültürel değerlerimizle kendimizi ayakta tutmamız gerekiyor. Bunun için de, bilgi ve ahlak sistemimiz; kendi sosyal gerçeklerimizle uyum göstermek durumundadır.

Gençlerimiz; teknolojinin, cinsiyetin, bilgisizliğin ve sorumluk dışı birçok ilgi alanının etkisi altında kimliksiz, bilgisiz ve asosyal bir halde gelecek korkusuyla yaşıyor. 

Sosyologlar Derneği olarak, toplumumuzu kendi tarihi ve sosyolojik gerçeklerimizle yüz yüze getirmek, aktarmacı ve başkalarının güdümünde değil;  üretici, ahlaki ve yerli bilgi ve anlayış ile toplumumuzu yeniden inşa edebileceğimize inanıyoruz.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir